Anadolu Eksen Genel Başkanı Mustafa GÜÇLÜ, yeni eğitim ve öğretim yılının başta öğrenciler ve eğitim çalışanları olmak üzere velilere hayırlı olmasını dileyerek eğitim genel sorunları ve çözüm yollarını ifade ettiği bir açıklama yaptı. Genel Başkan Mustafa Güçlü'nün açıklaması: EĞİTİM SİSTEMİMİZ TEMELİNDEN YENİDEN İNŞA EDİLMELİDİR Her eğitim ve öğretim yılı başlangıcında ülkemizdeki eğitim sisteminin daha iyi hale getirilmesi için iktidar eden ve etme amacında olan siyasiler hedeflerini, sivil toplum örgütleri beklentilerini dile getirirler. Yapılan açıklamaların özünde çağı yakalayan ve nesillerimizi istikbale en iyi mahiyette hazırlayan bir eğitim sisteminin inşa edilmesi yatmaktadır. Ancak asıl olan ise bu hedefe nasıl varılacağıdır. Bu önemli soruna ilişkin olarak daha önce dile getirdiğimiz çözüm önerilerini içeren bazı başlıkları tekraren ifade etmekte fayda görmekteyiz. Eğitimin ve Öğretimin Mahiyeti İnsanın en önemli özelliği, elde ettiği bilgiyi geliştirme, derinleştirme ve dönüştürme kabiliyetidir. İnsan, sahip olduğu bilgiyi hayatını anlamlandırmak ve kolaylaştırmak için kullanabiliyorsa, tekamülünü sağlıklı olarak gerçekleştirebiliyor demektir. Bu kapsamda eğitimi, bir yönü ile insanın elde ettiği bilgiyi günlük hayatta kullanabilme becerisini kazandığı “süreçler bütünü” olarak tarif edebiliriz. Bir eğitim sitemi hazırlanırken hem insan hem çevre/mekân faktörü dikkate alınmalıdır. Bu çerçevede insan boyutuna baktığımızda, eğitim sistemi öğrencilerin kapasitesini ve bireysel farklılıklarını keşfederek, onlara özgün gelişimlerini sağlayacak bir zemin hazırlayan mahiyette olmalıdır. Eğitimin Ana Çerçevesi Müfretad Yetişen nesillerimizin zihninde, yönlendirilen değil yönlendiren, kimin ne dediğine bakan değil ne dediğine bakılan, sonuçlara maruz kalarak mahkum olan değil gelişmelere hakim olarak sonuç tayin eden, gölge varlık değil asli varlık olan, gelişmekte olan millet yaftasını kabullenen değil üç kıtaya hükmetmiş olan bir millet algısı oluşturmak isteniyorsa bunun yolu "milli bir eğitimden” geçmektedir. Günü kurtarmaya yönelik stratejik perspektiften uzak hamleleri içeren değişim girişimlerinden ziyade, kadim medeniyet tasavvurumuz çerçevesindeki tarihi tecrübelerimizi ve irfani birikimimizi müfredatımızın ana düşüncesine yerleştirerek, toplumun tüm kesimlerini kapsayan, onların taleplerini dikkate alan bir “müfredat reformu” yapılmalıdır. Yani artık "ideolojik müfredattan" izlerinde arınıp, tamamen "pedagojik müfredata" geçilmelidir. Netice itibariyle bugün artık medeniyetlerin buluştuğu bir coğrafyada bin yılı yakındır hüküm süren ve Osmanlı Devletinin medeniyet mirasına sahip bir milletin, bu tarihi arka planıyla örtüşen “gelecek tasavvurunu” inşa etmek ile mükellef Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu hedefi gelecek nesillere aşılama ve taşıma adına Milli Eğitim sistemi ve Milli Eğitim müfredatında bir "eğitim reformuna" gitmelidir. Medeniyet Taşıyıcısı Olan Okullarımız Toplum, doğası gereği sürekli kendini yenileyen ve değişime tabi tutan bir yapıya sahiptir. Toplumun değişimini sağlayan en önemli dinamiklerin başında okullar gelmektedir. Nesillerin hem insanlık tarihinin evrensel tecrübeleri hem de içinde doğduğu milletin kültürel mirası ile buluşması en yoğun olarak okulda meydana gelir. Her şeyi yerli yerine koyma anlamına gelen “adaletin” ilk önce tesis edileceği kurumların başında “okullar” gelmelidir. Yetişen nesillerin kendilerini ve dünyayı anlamlandırırken zemin olarak kullandıkları okulları tercih ederken, onlara sunulan fırsatlar ve imkanlar adalet çerçevesinde olmalıdır. Adaletin göz ardı edilerek işletilen sistemler, okulları adeta birer insan öğüten değirmene çevirecektir. Okul, öğrencinin kendine ve hayata dair merak içinde olduğu ve bu merakına neden, niçin ve nasıl soruları ile cevaplar aramaya çalıştığı mekânlar olmalıdır. Okul, öğretmenlerin kendi mesleki gelişimlerini ve değişimlerini içinde yaşayarak sağladıkları, yetişen nesillere rehberlik yaptıkları mekânlar olmalıdır. Okul, yöneticilerin kendilerini birer lider olarak gördüğü ve bir memleketin istikbalinin kurtarılacağı ana mekânlardan biri olmalıdır. Okullarda, ideolojik bakış açılarının dar kalıplarına sıkıştırılmış görev insanı vatandaş yetiştirme zihniyetinden uzak, insani değerler çerçevesinde kendini geliştirme kabiliyetini kazanmış erdemli vatandaş yetiştirme zihniyetini merkeze alan bir eğitim anlayışı esas alınmalıdır. Eğitimin Asli Unsuru Öğretmenler Öğretmenler medeniyet taşıyıcısı olması gereken okullarda öğrencilerin “istikamet taşı” konumundaki asli unsurdur. Eğitim ve öğretimin asli unsuru öğretmende bulunması gereken vasıfların en başında “yeterlilik”, “güven duygusu” ve “etkileyicilik” gelmektedir. Öğretmen tüm bu mesleki donanımı elde edebileceği bir eğitim sürecinden geçerek yetiştirilmelidir. Ancak bugün üniversitelerin koridorları ile kpss kurslarının merdivenleri arasında sıkıştırılmış bir öğretmen adayı profili ile tarifi yapılan öğretmenin yetiştirilmesi zor gözükmektedir. Sürekli öğrenen, kendini geliştiren, yenileyen, işbirliğine ve paylaşıma açık “öğretmen liderler” öğrenciyi etkiler, topluma katılır, meslektaşını motive eder, risk ve sorumluluk alır. Öğretmen liderlerin yetişeceği eğitim iklimini oluşturmakta, ilk önce en büyük sorumluluk öğretmenlerin kendine, daha sonrada okul müdürlerine ve üniversitelere düşmektedir. Ahlaki İnsan Yetiştirmek Yaklaşık iki yüz yıldır Batı ile girdiğimiz kültürel etkileşimde maalesef ki kültürel eritime tabi tutulan bir konumda kalmaya mahkûm olmuşuz.Ancak şükürler olsun ki bütün bu olumsuzlukları rağmen, kültürümüzün sağlamlığı sayesinde milletimiz bugüne kadar kendi değerleriyle ayakta kalmayı başarmıştır.Ancak tehlike çanları çalmaya halen devam etmektedir. Kendi özgün bakış açımızı dikkate alarak, sorunlarımıza sistemli bir pedagojik perspektifle bakarak, insanımızın yaşamını dönüştürüp, toplumu şekillendirerek yeni bir ahlak düzeninin inşa edilmesi lazımdır. Diğer bir ifadeyle başka medeniyet değerlerinin ürünü olan ahlaki öğretilerin evrensel olan içeriklerini de dikkate almakla birlikte, kadim medeniyet değerlerimizin ürünü olan ahlaki değerleri merkeze alarak beslenen bir "ahlaki insan" modelini, eğitim sistemimizin gündemine almalıyız. İnsanı,“Eşrefi Mahlukat” yapan özellik, kendisine öğretilen bilgiyle yetinmeden varlığını Yüce Yaradan’ın emrettiği şekilde tekâmül ettirip, kendisine verilenlerle yeni bilgiler üretmesidir. Zira, insan anlama ve anlamlandırma kabiliyetiyle yaratılmıştır. Hem kendini hem de kendi dışındaki varlıkları ve hadiseleri anlamak ve anlamlandırmak arzusundadır. Bu kapsamda milli eğitim sistemimiz içinde milletimizin tarihi tecrübelerine dayanan "irfan eksenli ahlaki değerler eğitimi" bir an önce hayata geçirilmelidir. Eğitimin Teknoloji Üretimine Yönelik Yüzü Batı medeniyetini çözümlemeyi ilk yapması gereken aydınlarımız “bilimsel zihniyet”,“bilimsel bilgi” ve teknolojinin kullanılması ile şekillenen “Batı’nın hayat tarzını” birbirinden ayırmakta akıl tutulmasına saplanarak zihniyet bulanıklığı yaşamıştır.Aydınımız Batı’nın, ilim ve tekniğinin onlar gibi yaşayarak elde edebileceği yanılgısına kapılarak kendi değerlerine sırt dönerken benliğini yitirdiğinin farkına varamamıştır. Neticede Batının etkisi ile yetişen insan modelini önceleyen sistemin ahlaktan soyutlanmış bilimsel eğitim ve öğretim metodu güce ve ezmeye dayanan “mekanik toplumu” inşa etmiştir. Bu zihniyetin dünyaya hediyesi insanlarla kavgalı ve aşkın değerlere sırtını dönmüş bireylerden müteşekkil hastalıklı bir toplum yapısı olmuştur. Dünyadaki olumsuzluklardan ülkemizde nasibini almış nesil yetiştiren eğitim sistemimiz madde dünyasının ancak manayla mayalandığında, toprağın vatan, bireyin insan ve kumaş parçasının bayrak haline geldiğini unutmuştur. Evet, milletini ve vatanını seven aydınlarımızın bugün yapması gerekeni Erol Güngör "modernleştirmeyi milli kültür temeline dayayarak içtimai, iktisadi ve idari yapıyı ilim ve teknoloji ile kuvvetlendirme gayretidir" diyerek yıllar önce ifade etmiştir. Kısaca bir an önce yitik malımız olan bilgiyi üretmek için harekete geçilmelidir. Sonuç Olarak Milli Eğitim Bakanlığına düşen görev ise bu bilinçte olan liyakat ve ehliyet sahibi kadroları eğitim sistemine yön vermek için göreve getirmektir. Yoksa birilerinden hazırca teknoloji almanın sonu, bizi emir almaya kadar götürecektir.
Anadolu Eksen Genel Başkanı Mustafa GÜÇLÜ, yeni eğitim ve öğretim yılının başta öğrenciler ve eğitim çalışanları olmak üzere velilere hayırlı olmasını dileyerek eğitim genel sorunları ve çözüm yollarını ifade ettiği bir açıklama yaptı. Genel Başkan Mustafa Güçlü'nün açıklaması: EĞİTİM SİSTEMİMİZ TEMELİNDEN YENİDEN İNŞA EDİLMELİDİR Her eğitim ve öğretim yılı başlangıcında ülkemizdeki eğitim sisteminin daha iyi hale getirilmesi için iktidar eden ve etme amacında olan siyasiler hedeflerini, sivil toplum örgütleri beklentilerini dile getirirler. Yapılan açıklamaların özünde çağı yakalayan ve nesillerimizi istikbale en iyi mahiyette hazırlayan bir eğitim sisteminin inşa edilmesi yatmaktadır. Ancak asıl olan ise bu hedefe nasıl varılacağıdır. Bu önemli soruna ilişkin olarak daha önce dile getirdiğimiz çözüm önerilerini içeren bazı başlıkları tekraren ifade etmekte fayda görmekteyiz.
Eğitimin ve Öğretimin Mahiyeti
İnsanın en önemli özelliği, elde ettiği bilgiyi geliştirme, derinleştirme ve dönüştürme kabiliyetidir. İnsan, sahip olduğu bilgiyi hayatını anlamlandırmak ve kolaylaştırmak için kullanabiliyorsa, tekamülünü sağlıklı olarak gerçekleştirebiliyor demektir. Bu kapsamda eğitimi, bir yönü ile insanın elde ettiği bilgiyi günlük hayatta kullanabilme becerisini kazandığı “süreçler bütünü” olarak tarif edebiliriz.
Bir eğitim sitemi hazırlanırken hem insan hem çevre/mekân faktörü dikkate alınmalıdır. Bu çerçevede insan boyutuna baktığımızda, eğitim sistemi öğrencilerin kapasitesini ve bireysel farklılıklarını keşfederek, onlara özgün gelişimlerini sağlayacak bir zemin hazırlayan mahiyette olmalıdır.
Eğitimin Ana Çerçevesi Müfretad
Yetişen nesillerimizin zihninde, yönlendirilen değil yönlendiren, kimin ne dediğine bakan değil ne dediğine bakılan, sonuçlara maruz kalarak mahkum olan değil gelişmelere hakim olarak sonuç tayin eden, gölge varlık değil asli varlık olan, gelişmekte olan millet yaftasını kabullenen değil üç kıtaya hükmetmiş olan bir millet algısı oluşturmak isteniyorsa bunun yolu "milli bir eğitimden” geçmektedir.
Günü kurtarmaya yönelik stratejik perspektiften uzak hamleleri içeren değişim girişimlerinden ziyade, kadim medeniyet tasavvurumuz çerçevesindeki tarihi tecrübelerimizi ve irfani birikimimizi müfredatımızın ana düşüncesine yerleştirerek, toplumun tüm kesimlerini kapsayan, onların taleplerini dikkate alan bir “müfredat reformu” yapılmalıdır. Yani artık "ideolojik müfredattan" izlerinde arınıp, tamamen "pedagojik müfredata" geçilmelidir.
Netice itibariyle bugün artık medeniyetlerin buluştuğu bir coğrafyada bin yılı yakındır hüküm süren ve Osmanlı Devletinin medeniyet mirasına sahip bir milletin, bu tarihi arka planıyla örtüşen “gelecek tasavvurunu” inşa etmek ile mükellef Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu hedefi gelecek nesillere aşılama ve taşıma adına Milli Eğitim sistemi ve Milli Eğitim müfredatında bir "eğitim reformuna" gitmelidir.
Medeniyet Taşıyıcısı Olan Okullarımız
Toplum, doğası gereği sürekli kendini yenileyen ve değişime tabi tutan bir yapıya sahiptir. Toplumun değişimini sağlayan en önemli dinamiklerin başında okullar gelmektedir. Nesillerin hem insanlık tarihinin evrensel tecrübeleri hem de içinde doğduğu milletin kültürel mirası ile buluşması en yoğun olarak okulda meydana gelir.
Her şeyi yerli yerine koyma anlamına gelen “adaletin” ilk önce tesis edileceği kurumların başında “okullar” gelmelidir. Yetişen nesillerin kendilerini ve dünyayı anlamlandırırken zemin olarak kullandıkları okulları tercih ederken, onlara sunulan fırsatlar ve imkanlar adalet çerçevesinde olmalıdır. Adaletin göz ardı edilerek işletilen sistemler, okulları adeta birer insan öğüten değirmene çevirecektir.
Okul, öğrencinin kendine ve hayata dair merak içinde olduğu ve bu merakına neden, niçin ve nasıl soruları ile cevaplar aramaya çalıştığı mekânlar olmalıdır. Okul, öğretmenlerin kendi mesleki gelişimlerini ve değişimlerini içinde yaşayarak sağladıkları, yetişen nesillere rehberlik yaptıkları mekânlar olmalıdır. Okul, yöneticilerin kendilerini birer lider olarak gördüğü ve bir memleketin istikbalinin kurtarılacağı ana mekânlardan biri olmalıdır.
Okullarda, ideolojik bakış açılarının dar kalıplarına sıkıştırılmış görev insanı vatandaş yetiştirme zihniyetinden uzak, insani değerler çerçevesinde kendini geliştirme kabiliyetini kazanmış erdemli vatandaş yetiştirme zihniyetini merkeze alan bir eğitim anlayışı esas alınmalıdır.
Eğitimin Asli Unsuru Öğretmenler
Öğretmenler medeniyet taşıyıcısı olması gereken okullarda öğrencilerin “istikamet taşı” konumundaki asli unsurdur. Eğitim ve öğretimin asli unsuru öğretmende bulunması gereken vasıfların en başında “yeterlilik”, “güven duygusu” ve “etkileyicilik” gelmektedir.
Öğretmen tüm bu mesleki donanımı elde edebileceği bir eğitim sürecinden geçerek yetiştirilmelidir. Ancak bugün üniversitelerin koridorları ile kpss kurslarının merdivenleri arasında sıkıştırılmış bir öğretmen adayı profili ile tarifi yapılan öğretmenin yetiştirilmesi zor gözükmektedir.
Sürekli öğrenen, kendini geliştiren, yenileyen, işbirliğine ve paylaşıma açık “öğretmen liderler” öğrenciyi etkiler, topluma katılır, meslektaşını motive eder, risk ve sorumluluk alır. Öğretmen liderlerin yetişeceği eğitim iklimini oluşturmakta, ilk önce en büyük sorumluluk öğretmenlerin kendine, daha sonrada okul müdürlerine ve üniversitelere düşmektedir.
Ahlaki İnsan Yetiştirmek
Yaklaşık iki yüz yıldır Batı ile girdiğimiz kültürel etkileşimde maalesef ki kültürel eritime tabi tutulan bir konumda kalmaya mahkûm olmuşuz.Ancak şükürler olsun ki bütün bu olumsuzlukları rağmen, kültürümüzün sağlamlığı sayesinde milletimiz bugüne kadar kendi değerleriyle ayakta kalmayı başarmıştır.Ancak tehlike çanları çalmaya halen devam etmektedir.
Kendi özgün bakış açımızı dikkate alarak, sorunlarımıza sistemli bir pedagojik perspektifle bakarak, insanımızın yaşamını dönüştürüp, toplumu şekillendirerek yeni bir ahlak düzeninin inşa edilmesi lazımdır. Diğer bir ifadeyle başka medeniyet değerlerinin ürünü olan ahlaki öğretilerin evrensel olan içeriklerini de dikkate almakla birlikte, kadim medeniyet değerlerimizin ürünü olan ahlaki değerleri merkeze alarak beslenen bir "ahlaki insan" modelini, eğitim sistemimizin gündemine almalıyız.
İnsanı,“Eşrefi Mahlukat” yapan özellik, kendisine öğretilen bilgiyle yetinmeden varlığını Yüce Yaradan’ın emrettiği şekilde tekâmül ettirip, kendisine verilenlerle yeni bilgiler üretmesidir. Zira, insan anlama ve anlamlandırma kabiliyetiyle yaratılmıştır. Hem kendini hem de kendi dışındaki varlıkları ve hadiseleri anlamak ve anlamlandırmak arzusundadır. Bu kapsamda milli eğitim sistemimiz içinde milletimizin tarihi tecrübelerine dayanan "irfan eksenli ahlaki değerler eğitimi" bir an önce hayata geçirilmelidir.
Eğitimin Teknoloji Üretimine Yönelik Yüzü
Batı medeniyetini çözümlemeyi ilk yapması gereken aydınlarımız “bilimsel zihniyet”,“bilimsel bilgi” ve teknolojinin kullanılması ile şekillenen “Batı’nın hayat tarzını” birbirinden ayırmakta akıl tutulmasına saplanarak zihniyet bulanıklığı yaşamıştır.Aydınımız Batı’nın, ilim ve tekniğinin onlar gibi yaşayarak elde edebileceği yanılgısına kapılarak kendi değerlerine sırt dönerken benliğini yitirdiğinin farkına varamamıştır.
Neticede Batının etkisi ile yetişen insan modelini önceleyen sistemin ahlaktan soyutlanmış bilimsel eğitim ve öğretim metodu güce ve ezmeye dayanan “mekanik toplumu” inşa etmiştir. Bu zihniyetin dünyaya hediyesi insanlarla kavgalı ve aşkın değerlere sırtını dönmüş bireylerden müteşekkil hastalıklı bir toplum yapısı olmuştur.
Dünyadaki olumsuzluklardan ülkemizde nasibini almış nesil yetiştiren eğitim sistemimiz madde dünyasının ancak manayla mayalandığında, toprağın vatan, bireyin insan ve kumaş parçasının bayrak haline geldiğini unutmuştur. Evet, milletini ve vatanını seven aydınlarımızın bugün yapması gerekeni Erol Güngör "modernleştirmeyi milli kültür temeline dayayarak içtimai, iktisadi ve idari yapıyı ilim ve teknoloji ile kuvvetlendirme gayretidir" diyerek yıllar önce ifade etmiştir. Kısaca bir an önce yitik malımız olan bilgiyi üretmek için harekete geçilmelidir.
Sonuç Olarak
Milli Eğitim Bakanlığına düşen görev ise bu bilinçte olan liyakat ve ehliyet sahibi kadroları eğitim sistemine yön vermek için göreve getirmektir. Yoksa birilerinden hazırca teknoloji almanın sonu, bizi emir almaya kadar götürecektir.
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 197788
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.