BİR GARİP DÖNEM Teknoloji o kadar hızlı ilerliyordu ki, bazı kesimlerce eğitimin kendini güncelleyemediği konuşulur olmuştu. Düşünün bilimde, son iki yıldaki ilerleme , insanlık tarihi boyunca olan ilerlemenin iki katı. Bu kapsamda eğitimde de çok şey değişmeli diye düşünülmeye, konuşulmaya başlanmıştı. Okulların, öğretmenlerin varlığı tartışma platformlarında masaya yatırılıyordu. Taa ki koronavirüs gündemimize girene kadar. Covid-19 dünyada ve ülkemizde kendini hissettirmeye başladığında okullar kapatıldı, insanlar evlerine hapsolmaya başladı. Bu olağan üstü ev günlerinde oğlum “200 milyon yıllık dünyanın sezon finaline biz mi denk geldik?” demesi bana çok manidar geldi. (Bu arada dünyamız 4,54 milyar yıllıkmış.) Elbet bir gün sezon finali değil ama, final yapacağımız, dinimizce bildiğimiz bir gerçek. Elbet ölüm var, ahiret var.”Evdeki hesabımız bile çarşıya uymuyorken, ahiret hesabımızın vay haline !” demiş üstad Necip Fazıl Kısakürek. Ne mutlu bunu idrak edip, yaşayabilene. Gelelim konumuza. Okullar kapatıldı, çocuklar da mecburen evde kaldılar. Sonrasında ilerlemenin çok olduğu teknolojiyle dersler dijital ortama aktarıldı. İmkanlar dahilinde ülkemizde ve dünyada dersler yapılmaya başladı. Tam olarak yapıldı diyemeyeceğimizi, biz de evlerimizde yaşayarak bizzat hissettik. İnsan, ana babasının eksikliğini bazı zamanlar daha da çok hisseder derler yaa. Eğitim çağında çocuğu olan aileler de, okul ve öğretmenlerin varlığını/yokluğunu iliklerine kadar hissettiler. O zor günlerde sosyal medyaya konu hakkında yapılan espriler milleti kırdı geçirdi. T Teknolojiye tabii ki yatırım yapıcağız, illa ki eğitimi teknolojiyle zenginleştirmemiz gerek. Sonrasında olmazsa olmazımız neymiş: İNSAN. İnsana yapılan yatırım her şeyin başı. İnsan olmak dokunmak, hissetmekten geçer. Öğretmen, çocuğunun (öğrencisinin) gözünün içine bir bakmalı, sırtını bir sıvazlamalı, yanlışında tek kaşını kaldırıp onun anlamasını beklemeli, beden diliyle demek istediğini karşı tarafa geçirebilmeli ki işin içine duygu girsin. Bir RUHU olsun.Yoksa SI? YOK! Okulların en büyük kazanımı, onları hayata hazırlamak değil midir? Çocuk sınıfındaki ayşeyle, fatmayla mücadele ederek, yarın görümcesiyle-eşiyle hayatı paylaşabilmeyi öğrensin. Çocuk sınıfındaki ahmetle, mustafayla mücadele etmeyi öğrensin ki eşiyle uzlaşabilsin. Kendini ezdirmemeyi ve kimseyi ezmemeyi öğrensin. İş yine insan ve ruha gelip, dayanıyor. Düşünün eskiden geniş aile de fertler birlikte yaşarken, dedeler, babaanneler, halalar evin ergen çocuğunun gazını alırmış. Evin çalışmayanları her platformda, çalışanlarına destek olurmuş. Ne zaman çekirdek aileye geçilmiş, aileler küçülmüş, intihar oranları artar olmuş, ailedeki şiddetin oranı boyut değiştirmiş. Pandemi dönemini bizimle geçiren kayınvalidem olmasaydı, sınava hazırlanan kızımla, oğlumun gazını kim nasıl alırdı, bilemiyorum. Etrafımdaki insanlarda benzer sıkıntılarını sürekli dile getirdiler. Yaşlıların ne kadar deneyimli, bereketli olduklarını bir kere daha yakından hissettik. Bir de tam tersini düşünün, tüm dünyada eve kapanan çiftler arasında anlaşmazlıklar ciddi oranlarda artar olup, boşanma hadiselerinin tüm dünyada ciddi artacağı endişesi hissedilmekte. Maalesef baskı altında insanların toleransları da azalıyor. Düşünün ağzınızın tadıyla eşinizle bir kavga bile edemiyorsunuz. Evden çıkamadığınız için trip bile atamıyorsunuz. Dışarı çıkıp rahatlayamıyorsunuz, o zaman en iyisi ne, hiç kavga etmemek. Çiftlerin bazıları bu ayrıntıyı bizzat yaşayarak öğrenirken, bazıları da pratiklikleriyle daha erken çözdü diye düşünüyorum. Velhasıl kelam, nasıl pandemi döneminde sağlık çalışanlarını baş tacı edip, şiddetle ilgili kanunu bir çırpıda çıkartabildik. Demek ki ahde vefada istersek çok hızlı hareket edebiliyoruz. Devletimizin büyüklüğünden hiçbir zaman kuşkumuz olmadı. Lakin büyüklüğünü göstermekte, bazı zamanlar geç kalabildiğine şahitliğimiz olmuştur. Virüsün insanları tedirgin etmeye başladığı zaman diliminde, herkesler eve kapanırken, EBAiçin bir avuç öğretmen ülkemiz çocuklarına bir şeyler katabilmek adına gece gündüz demeden çalıştılar. Çalışanlardan birisi de gardaşımızdı. Sordum bakanlık size ne ödeyecek diye? Bir ödeme almadıkları gibi, yetkililerin bu yönde bir planlamalarının da olmadığını duymak beni üzdü. Gönüllülük esasına göre çalışanların gönlünü almakta, erdemdendir, diye biliriz. Biz bileceklerimizi biliriz de, bilmeyenlerin ne diye o koltuklarda oturduklarını bilmeyiz. Siz bilir misiniz a dostlar?
BİR GARİP DÖNEM
Teknoloji o kadar hızlı ilerliyordu ki, bazı kesimlerce eğitimin kendini güncelleyemediği konuşulur olmuştu. Düşünün bilimde, son iki yıldaki ilerleme , insanlık tarihi boyunca olan ilerlemenin iki katı. Bu kapsamda eğitimde de çok şey değişmeli diye düşünülmeye, konuşulmaya başlanmıştı. Okulların, öğretmenlerin varlığı tartışma platformlarında masaya yatırılıyordu. Taa ki koronavirüs gündemimize girene kadar. Covid-19 dünyada ve ülkemizde kendini hissettirmeye başladığında okullar kapatıldı, insanlar evlerine hapsolmaya başladı. Bu olağan üstü ev günlerinde oğlum “200 milyon yıllık dünyanın sezon finaline biz mi denk geldik?” demesi bana çok manidar geldi. (Bu arada dünyamız 4,54 milyar yıllıkmış.) Elbet bir gün sezon finali değil ama, final yapacağımız, dinimizce bildiğimiz bir gerçek. Elbet ölüm var, ahiret var.”Evdeki hesabımız bile çarşıya uymuyorken, ahiret hesabımızın vay haline !” demiş üstad Necip Fazıl Kısakürek. Ne mutlu bunu idrak edip, yaşayabilene.
Gelelim konumuza. Okullar kapatıldı, çocuklar da mecburen evde kaldılar. Sonrasında ilerlemenin çok olduğu teknolojiyle dersler dijital ortama aktarıldı. İmkanlar dahilinde ülkemizde ve dünyada dersler yapılmaya başladı. Tam olarak yapıldı diyemeyeceğimizi, biz de evlerimizde yaşayarak bizzat hissettik. İnsan, ana babasının eksikliğini bazı zamanlar daha da çok hisseder derler yaa. Eğitim çağında çocuğu olan aileler de, okul ve öğretmenlerin varlığını/yokluğunu iliklerine kadar hissettiler. O zor günlerde sosyal medyaya konu hakkında yapılan espriler milleti kırdı geçirdi.
T Teknolojiye tabii ki yatırım yapıcağız, illa ki eğitimi teknolojiyle zenginleştirmemiz gerek. Sonrasında olmazsa olmazımız neymiş: İNSAN. İnsana yapılan yatırım her şeyin başı. İnsan olmak dokunmak, hissetmekten geçer. Öğretmen, çocuğunun (öğrencisinin) gözünün içine bir bakmalı, sırtını bir sıvazlamalı, yanlışında tek kaşını kaldırıp onun anlamasını beklemeli, beden diliyle demek istediğini karşı tarafa geçirebilmeli ki işin içine duygu girsin. Bir RUHU olsun.Yoksa SI? YOK!
Okulların en büyük kazanımı, onları hayata hazırlamak değil midir? Çocuk sınıfındaki ayşeyle, fatmayla mücadele ederek, yarın görümcesiyle-eşiyle hayatı paylaşabilmeyi öğrensin. Çocuk sınıfındaki ahmetle, mustafayla mücadele etmeyi öğrensin ki eşiyle uzlaşabilsin. Kendini ezdirmemeyi ve kimseyi ezmemeyi öğrensin. İş yine insan ve ruha gelip, dayanıyor.
Düşünün eskiden geniş aile de fertler birlikte yaşarken, dedeler, babaanneler, halalar evin ergen çocuğunun gazını alırmış. Evin çalışmayanları her platformda, çalışanlarına destek olurmuş. Ne zaman çekirdek aileye geçilmiş, aileler küçülmüş, intihar oranları artar olmuş, ailedeki şiddetin oranı boyut değiştirmiş. Pandemi dönemini bizimle geçiren kayınvalidem olmasaydı, sınava hazırlanan kızımla, oğlumun gazını kim nasıl alırdı, bilemiyorum. Etrafımdaki insanlarda benzer sıkıntılarını sürekli dile getirdiler. Yaşlıların ne kadar deneyimli, bereketli olduklarını bir kere daha yakından hissettik.
Bir de tam tersini düşünün, tüm dünyada eve kapanan çiftler arasında anlaşmazlıklar ciddi oranlarda artar olup, boşanma hadiselerinin tüm dünyada ciddi artacağı endişesi hissedilmekte. Maalesef baskı altında insanların toleransları da azalıyor. Düşünün ağzınızın tadıyla eşinizle bir kavga bile edemiyorsunuz. Evden çıkamadığınız için trip bile atamıyorsunuz. Dışarı çıkıp rahatlayamıyorsunuz, o zaman en iyisi ne, hiç kavga etmemek. Çiftlerin bazıları bu ayrıntıyı bizzat yaşayarak öğrenirken, bazıları da pratiklikleriyle daha erken çözdü diye düşünüyorum.
Velhasıl kelam, nasıl pandemi döneminde sağlık çalışanlarını baş tacı edip, şiddetle ilgili kanunu bir çırpıda çıkartabildik. Demek ki ahde vefada istersek çok hızlı hareket edebiliyoruz. Devletimizin büyüklüğünden hiçbir zaman kuşkumuz olmadı. Lakin büyüklüğünü göstermekte, bazı zamanlar geç kalabildiğine şahitliğimiz olmuştur. Virüsün insanları tedirgin etmeye başladığı zaman diliminde, herkesler eve kapanırken, EBAiçin bir avuç öğretmen ülkemiz çocuklarına bir şeyler katabilmek adına gece gündüz demeden çalıştılar. Çalışanlardan birisi de gardaşımızdı. Sordum bakanlık size ne ödeyecek diye? Bir ödeme almadıkları gibi, yetkililerin bu yönde bir planlamalarının da olmadığını duymak beni üzdü. Gönüllülük esasına göre çalışanların gönlünü almakta, erdemdendir, diye biliriz. Biz bileceklerimizi biliriz de, bilmeyenlerin ne diye o koltuklarda oturduklarını bilmeyiz. Siz bilir misiniz a dostlar?
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 192909
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.